Bizans askerlerinin denize döküldüğü yer
"Bizans askerlerinin denize döküldüğü yer ( NTV tarih Sayı 25, Şubat 2011, ilgili yazıdan kısaltılarak alınmıştır)
1302’deki Bapheus ( Koyunhisar) Savaşı’nda; Bizans kuvvetleri bu noktadan karaya çıkmış ve yine bu noktadan geri atılmışlardı.
Bugün olduğu gibi tarihte de İstanbul’dan Anadolu’ya doğru yola çıkanları kısa bir süre sonra doğal bir engel karşılamaktaydı. İzmit Körfez geçişi, özellikle güneye doğru inenler için yolu hem kısaltmak hem de kolaylaştırmak açısından zaruri bir deniz yolculuğudur. Tarihte bu geçiş, teknelerle Gebze Dil burnu ( yazar burada Kaba Burnu’nu kastetmişolmalı- U.H.) ile karşı kıyıda Hersek Burnu ( yazar burada Dil Burnu’nu kastetmiş olmalı- U.H.) arasında yapılmaktaydı. Günümüzde ise biraz daha batıda kalan Eskihisar ile Topçular iskeleleri arasında işleyen araba vapurları seferleri yerine, körfez geçişi için bir köprü yapılması gündemde. Seçilen yer ise tarihsel geçişin yapıldığı Dil ( Kaba Burnu- U.H.) ve Hersek Burunları ( Dil Burnu- U.H.) arasıolacak ve köprünün güney ayakları Hersek Burnu’nun ( Dil Burnu- U.H.)üzerine oturacak. …….
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli bir adım olan Bapheus Savaşı’nın, Yalakova( Yalova) denize açıldığı ve antik Kibotos yerleşiminin olduğu düşünülen bu noktada yapıldığı tahmin ediliyor. Savaş sırasında Bizans askerleri bu noktadan karaya çıkmış ve sonra yine bu noktadan denize dökülmüşlerdi.
Buraya girmek için gerekli izinler alındıktan birkaç hafta sonra bölgedeyim…….Bir anda sanki asırlar öncesinin körfez kıyısına gelmiş gibi oluyorum. Evet burada bir zamanların sahil şeridini bütün dinginliğiyle hissedebiliyorsunuz; sanki bizim bildiğimiz İzmit Körfezi’nde değilim. Birçok diğer örnek gibi, askeri bölge olması yüksek oranda bir koruma sağlamış.
…..Kıyı şeridi haricinde hafif tepelik iç bölüm, yoğun çalı örtüsüyle kaplı. Yine de tepeliğe dikkatlice bakınca antik döneme ait taraçalamaları fark ediyorsunuz. Burada uzun süredir görev yapan subaylar, eskiden taraçaların çok daha belirgin olduğunu anlatıyorlar. Yerde sıklıkla rastladığım keramik kırıklarını da eklersek, bu tepelik alanın altında çok eski bir yerleşimin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Yarımadanın en uç kısmında, hem tam deniz kenarında hem de suyun altında temel seviyeleri çok belirgin yapıkalıntıları görülüyor. Birkaç tane sütun parçası şeklinde dinsel yapı elemanı,suyun karayla birleştiği noktada boylu boyunca uzanmış durumda. Bu noktaya mıait, yoksa suyla veya insan gücüyle mi taşınmış, kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ama bu nokta bir iskele veya liman olmaya hiç elverişli değil. Her türlü hava ve deniz muhalefetine açık bir alan. Belki de kalıntılar antik bir fenerin izleri. Zaten hemen yanı başımızda 1863’te Fransızlar tarafından yapılmış ve hala kullanılmakta olan şirin bir fener binası var. Zamanında asetilen feneri olarak yapılmış binadaki ışıldak artık devreden çıkmış ve yerine günümüzün elektriği ve aküyle çalışan bir ışıldak kurulmuş. Bina, asetilen fener kaidesinin ortada yükseldiği bir ana mekân, bir oda, mutfak ve tuvaletten oluşuyor. Artık içinde yaşayan bir bekçisi olmadığı için, tarihi yapı yavaşyavaş yıpranmaya başlamış. Askerin el sürmesine izin verilmiyor, çünkü bina Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı.
Kıyıyı dolaşmaya devam ediyoruz. Kafamdaki en önemli soru limanın nerede olabileceği. Antik dönemde körfez deniz geçişinin, karşı taraftaki Gebze Dilovası burnundan ( Kaba Burnu- U.H.) teknelerle buraya yapıldığını biliyoruz. Yani burada hatırı sayılır sayıda teknenin sığabileceği bir liman olmalı. Kıyı boyu rotamızı güneye, denizden ince uzun bir toprak parçasıyla ayrılan Hersek Gölü’ne çeviriyoruz. İşte uzaktan toprak parçası gibi gözüken bu şeridin yanına gelince, bunun doğal bir ayırıcıolmadığını hayretler içinde görüyorum. Antik dönemin mendireğinin koca taşları,suyun bir karış altında boylu boyunca uzayıp, aslında bir körfez olan bu alanın denizle bağlantısını, yıllar içinde biriken alüvyonlarla birlikte kesmiş.Ayrıca bu antik mendireğin yanı boyunca devam eden daha yakın tarihlerde inşa edilmiş bir beton set ise, koyun bütün ağzını kapatmış. Böylelikle koca körfez göl haline dönüşmüş.
Yıllar boyu toprağın doldurmasıyla tabanı yükselen ve artık bir bataklık halini almış körfezin antik liman olmasıkuvvetle muhtemel. Bu çamurun altında tarihin gizlendiği düşüncesi kafamdan ister istemez geçiyor. Burayla ilgili kaynaklarda Kibotos adında bir yerleşimden bahsediliyor ve genel kabul gören teori, yerleşimin isminin bu olduğu. Aslında Kibotos, antik dönem Yunan kıyı kentlerinde tam da burada gördüğüm gibi oluşturulmuş yapay içi limanlara verilen isimdir. Yani Kibotos, liman demektir. Bu yüzden yerleşim bu şekilde adlandırılmıştır. Asıl kentin ismi ise farklı olmalıdır. Büyük bir ihtimalle buralarda olduğunu bildiğimiz Helenepolis kentinin liman yerleşmesiydi ve bu yüzden antik kaynaklarda Kibotos diye ayrıca adlandırılıyordu. "
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa